31 Ekim 2017 Salı

2018 Yeni Gold Wing'e Apple Desteği


Dünyanın en iyi uzun yol motosikleti ve Touring'lerin kralı olarak gösterilen Honda Gold Wing, 2018 yeni yüzüne kavuştu. Hem de tahmin edemiyeceğiniz özellikleriyle..

Uzun yolculukların akla ilk gelen motosikleti Honda Gold Wing, iki tekerlilerin en teknolojik yüzü olarak yeni kasasıyla geliyor. Otomobillerin standart donanımlarını anlatırken Android Auto ve Apple CarPlay‘i multimedya ekran ile olan uyumlarından sıklıkla bahsediyoruz. Şu an bu mobil telefonlarımızla senkronize olan Apple, MotoPlay olarak Gold Wing’de sunuldu. Motosikletlerin Mercedes S Klass‘ı olarak görebileceğimiz Honda’nın bu muhteşem makinesi, hedeflerini yeni yüzüyle yukarılara taşıyor.

2018 model yılının Apple dışında getirdiği başka özelliklere de sahip. 1975 yılında “naked” olarak gelen Gold Wing, aradan geçen 42 yılda büyüdü, lüksleşti ve en kaliteli ünvanını alacak kadar yatırım aldı. O zaman bu yeni Honda’nın özellikleri hakkında sizlerle incelemesine geçelim.
Tasarım anlamında güzel bir makyajlama yapıldığını söyleyebiliriz.
Ön kısımda değişim adına farlara daha köşeli stiller verilmiş. Makyaj işleminde yan rüzgar kapakları değişerek sade hale getirildiğini görüyoruz.
Honda’nın Tour tarzının medarı iftarı Gold Wing, değişen yeni sele ve yan parça tasarımlarıyla iddasını büyük oynuyor.

Yenilenen şasi sistemi ile alüminyum kullanım alanları genişletilmiş.
Daha sağlam bir yapı üzerine inşa edilen Gold Wing, eski kasasına oranla 40 kg daha hafifletilmiş. Yenilenen çift salıncaklı süspansiyon sistemi ile gelen bu motosiklet rahat sürüşleri sizlere garanti ediyor.

Güçlü yapı izlenimini uzun yıllardır veren Gold Wing’de yine gidona entegre ileri ve geri emekleme modu standart.
4 sürüş moduyla hareket ettirebileceğiniz bu lüks iki tekerin direk olarak konfora yönelik DCT şanzıman özelliği ile sarsıntısız vites değişimleri dikkat çekiyor. Sport mod ile de sürüş sağlayan Gold Wing, bu sefer orta ve yüksek devir aralıkları kullanımına geçiş yapıyor.
Gold Wing’de devam eden yokuş kalkış (HSA) ve rölanti durdurma sistemi ile yakıt tasarrufu ile birlikte kullanım kolaylığı da sağlanmış olacak. 

Rezive edilen 6 ileri manuel şanzıman, ileri ve kaydırmalı debriyaj özelliğine sahip. Vites üzerine uygulanan çalışmalar sonucunda daha yumuşak geçiş ve vites aralıklarını ayarlayabileceğiniz gösterge verilmiş.

Samsung’tan Android 8.0 Oreo ile İlgili Tarih Açıklaması

Android 8.0 Oreo’nun tanıtımının yapılmasının ardından güncellemenin hangi model telefonlara geleceği ve ne zaman yayınlanacağı merak konusuydu. Konuyla ilgili bir gelişme Samsung cephesinden geldi. Samsung Türkiye’den yapılan açıklama ile Android 8.0’ın ne zaman telefonların kullanımına sunulacağı belli oldu.

Google’ın akıllı telefonlar için ürettiği Android’in son sürümünün tanıtımın ardından pek çok yeniliğin kullanıcıları beklediği ortaya çıktı. Peki Android 7.0 Nougat’a göre 8.0 sürümünde akıllı telefon kullanıcılarını ne gibi yenilikler bekliyor? Yeni sürümde kullanıcıları, eskisine göre pek çok yeniliğin ve geliştirmenin beklediğini söyleyebiliriz.

Samsung Turkiye’den yapılan açıklamaya göre Android’in son işletim sistemi olan 8.0 Oreo sürümünün, telefonlarına yayınlanacağı tarihin 2018 yılından önce gerçekleşmesi beklenmiyor. Önümüzdeki yılın ilk günlerinde yayınlanacak güncellemeyi ilk olarak ise Samsung’un Galaxy S8, Galaxy S8+ ve Galaxy Note 8 telefonlarının alması bekleniyor.

Tabi Android 8.0 Oreo güncellemesi Samsung için bu modellerden ibaret değil. İlerleyen dönemde firmanın diğer modelleri için de son Android sürümünün yüklenmesi bekleniyor. Samsung Türkiye’den yapılan açıklamaya göre, ilerleyen dönemde güncellemeyi alması beklenen diğer telefon modelleri ise şu şekilde:

    Galaxy S7, S7 edge, S7 active
    Galaxy A3, A5, A7 (2017)
    Galaxy J5, J7 (2017), J7 Prime
    Galaxy FE
    Galaxy Tab S3
    Galaxy C7 Pro, C9 Pro


Android’in 8.0 ile Ne Gibi Yenilikler Geliyor?

Google’ın son model akıllı telefonlar için yayınladığı Android 8.0 Oreo ile pek çok yeniliğin ve iyileştirmenin yolda olduğu görülüyor. Bunlardan bir kısmına değinecek olursak uygulamaların çok daha hızlı açılması ve arka planda çalışan uygulamaların çok daha az güç tüketimi yapacağı belirtiliyor. Bu sayede hem telefonların pil ömrü uzayacak hem de şarjlarının daha uzun süre gideceğini söyleyebiliriz.

Android 8.0 ile gelen bir diğer yeniliğin ise bildirim ekranlarında olacağını söyleyebiliriz. Gelen bildirimlerle ilgili ek bilgilendirmeler ve kullanıcı deneyimini arttıracak bir dizi uygulama ile Android 8.0’ın pek çok yeniliğe gebe olduğu belirtiliyor.

30 Ekim 2017 Pazartesi

Arduino ve Maker hareketi

Öncelikle Arduino nedir? Arduino’nun resmi sitesinden birebir alırsak Arduino: “Kullanımı son derece kolay olan donanım ve yazılımlardan kaynak alan açık kaynak kodlu bir platformdur. Amaç, toplumun her kesiminden insanın interaktif projeler geliştirebilmesidir.” Bana sorarsanız ise Arduino’yu şu şekilde tanımlayabilirim: “Bir LED’i yakıp söndürmekten kendi 3 boyutlu yazıcınızı, uzaktan kumandalı helikopterinizi hatta akıllı evinizi yaratmaya uzanan uzun ve karmaşık yoldaki en önemli yol göstericiniz.”
Arduino, basitçe üzerinde USB çıkışı, güç girişleri – çıkışları ve dijital – analog olmak üzere giriş ve çıkış pinleri bulunduran elektronik bir kart. Karta projenizin gerekliliklerine göre USB, adaptör veya pil ile güç sağlayabiliyorsunuz.
Farklı modelleri olan kartlardan en popüler, basit olanı ve ençok kullanılanı Uno modeli. Modelde 14 dijital, 6 tane analog pin bulunmakta. Analog ve dijitalden biraz bahsetmek gerekirse. En basitinden analog 0 ile 1024 arasında herhangi bir değeri alabilir. Örneğin analog pine bir ışık sensörü bağlarsanız tam karanlıkta size 0, tam aydınlıkta ise 1024 değerini verir. Bu aralıktaki her ışık şiddeti için size 0 ile 1024 arasındaki bir sayıyı verir. Dijitalde ise 0 ve 1 vardır. Yani durum ya vardır ya da yoktur. Bilgisayardaki yazılımdan USB kablo aracılığıyla Arduino’nun asıl beyni olan Atmega 328 çipine kodlanan bilgiler işte bu pinlerden gelen bilgileri okuyor ve yine gerekli pinleri açıp kapatarak projenizi çalıştırıyor.Sistemin yazılımı ise oldukça kolay, zaten yazılım işini çok da bilmenize gerek yok. Benim de yaptığım gibi hazır kütüpheler kullanarak ve onları modifiye ederek neredeyse tüm ihtiyaçlarınıza cevap bulabilirsiniz. Yine de bir örnekle yazılımın mantığını açıklamak istiyorum. Basit bir butona basınca led yansın devresinin yazılımı işte aşağıdaki gibi..



const int buttonPin = 2;   // Burada butonumuzu 2 numaralı pine bağladığımızı söylüyoruz

const int ledPin = 13;  //LED’ imizi ise 13 numaralı pine

void setup() {

pinMode(ledPin, OUTPUT); //led’ i bağladığımız pin çıkış pini olmalı

pinMode(buttonPin, INPUT); //butonu bağladığımız ise giriş, çünkü butonun durumunu okuyacağız.

}

void loop() {

if (buttonState == HIGH) { // eğer butona basılıyorsa (yanı buton HİGH ise)

digitalWrite(ledPin, HIGH);   // Led’ i yak (yani HİGH yap).

}

else {

digitalWrite(ledPin, LOW);   //geri kalan tüm durumlar için Led’ i söndür.

}

}



İşte bu gibi basit kalıplar kullanarak devreler kullanmak mümkün.

Arduino kendi sitesindeki learning bölümünde aslında bilmeniz gereken her şeyi adım adım anlatmış. Bunun yanısıra sitede güzel bir forum da var.

Nobel yolundaki biyolojik saat


Karolinska Enstitüsü’ndeki Nobel ödülü komitesi Stockholm’de 10 Aralık’ta sunulacak Nobel Fizyoloji ve Tıp ödüllerini bu yıl biyolojik saat çalışmalarına verdi. Bu haberi alır almaz bende bir gülümseme belirdi. Zira, birkaç zaman önce işin uzmanları ile yaptığım sohbetlerde biyolojik saat çalışmalarının Nobel ödüllerine çok yakın olduğu belirtiliyordu. Ben ise bağışıklık terapileri ve devrimsel gen düzenleme tekniği CRISPR çalışmaları dururken biyolojik saat çalışmalarının komite tarafından çokta değerlendirilmeyeceğini düşünüyordum. Öyle anlaşılıyor ki biyolojik saat üzerine çalışmalar yürüten etkin bilim insanlarının lobi faaliyetleri işe yaramış ve çok sayıda bilim insanı tarafından Nobel ödülüne aday olarak gösterilen biyolojik saat çalışmalarına Nobel ödül komitesi kayıtsız kalamamış.


Yaşamdaki her şeyin bir döngü içerisinde olduğu insanoğlu tarafından ilk keşfedilen buluşların başında geliyor. Yüzyıllar öncesinde günleri, haftaları, ayları, yılları, mevsimleri gözlemlemeye başlayarak bir saatin varlığını hisseden insanoğlu bu saatin organizmalardaki akrep ve yelkovanın ne olduğu konusunda günümüze kadar yüzlerce düşünce ortaya attı.

Jeffrey C. Hall, Michael Roshbash ve Michael W. Young 80’lerin başlarında meyve sinekleri üzerinde yaptıkları çalışmalar ile organizmalardaki saatin işleyiş mekanizmaları konusunda önemli genetiksel bulgulara ulaştılar. Bu üç centilmenin yaptığı çalışma daha sonra bir çok araştırmacı için çığır açıcı bir furyaya dönüştü. Laboratuvar bençlerinden her gün biyolojik saatin diğer parçacıklarını aydınlatan bulgular geliyordu.

Aslında her şey 19.yy’da bitkiler üzerinde bir çoğumuzun günlük hayatta gözlemlediği bir gerçek ile başlıyordu. Bilindiği gibi bitkiler gün ışığında yapraklarını açık şekilde konumlandırırken, gün kararmaya başladıktan sonra yapraklarını kapalı konuma getirirler. O zamanlar bir astronom olan Jean Jacques d’Ortous de Mairan bu bitkilerin 24 saat karanlık ortama konulduğunda yapraklarının alacağı konumu merak etmeye başlamıştı. Yaptığı deneylerde bitkiler yapraklarını karanlıkta olsa bile bir süre sonra açık konuma getirdiğini gördü. Bu buluş sonraları araştırmacıları organizmaları kontrolü altında tutan bir biyolojik saatin varlığını sorgulamaya itti.

1970’lerde araştırmacılar meyve sinekleri üzerinde yaptıkları çalışmalarda mutasyona uğratılmış bir genin meyve sineklerinin biyoloji saatini bozduğunu keşfettiler. Sonraları bu geni periyot geni olarak adlandırdılar. Fakat bu genin mekanizmasının nasıl çalıştığı konusu halen belirsizliği koruyordu.

Bu belirsizliği çözmek bu yılın Nobel ödülü sahibi olacak olan bu üç beyefendiye nasip olmuştu. İlk olarak periyot geninin gece boyu PER proteinini sentezlediğini ve gün içeresinde bu proteinin yakıldığını keşfettiler. Peki nasıl oluyor da PER proteinin sentezlenmesi gün ağırınca son buluyordu? İlk ortaya attıkları teori PER proteinin vücutta belli bir seviye ulaştıktan sonra hücre içerisine girip protein sentezleyen genin işleyişini durdurmasıydı. Genetikte geri beslenme olarak bilinen bu olgu gerçektende PER proteinin sentezlenmesinde düzenleyici rol oynuyordu.

1994 yılında PER proteine eşlik eden başka bir proteinin varlığı aydınlatılıyordu. Timeless (TIM) olarak adlandırılan bu protein PER proteine bağlanarak sentezlenmesinin kontrol altına alınmasında önemli bir görev oynadığı keşfediliyordu. Bununla beraber kısa bir süre sonra doubletime (DBT) proteinin PER proteinin sentezlenmesinde geciktirici etki yaptığı da keşfediliyordu.